Tuesday, January 22, 2013

Daha çok sevdikçe daha az sevmek..

Bugünlerde büyüdüğümü, sıradanlaştığımı yoğun bir şekilde hissetmeye başladım. Neden mi? Çünkü büyümek bizi herkes gibi yapıyor, sıradanlaştırıyor, daha az sevmeye itiyor. Günlük stresler, işe git, eve git, spora git, git de git bitmiyor. Hep bir korku, hep bir hayata yetişme stresi. Peki bu sırada beni ben yapan renkler noldu? Sararıp solmakta onlar da gün geçtikçe.
Daha sonra birisi geliyor hayatına, solan bütün çiçekler tekrar açıyor, hayat renkleniyor. Soğuk bir kış gününde güneşli günler yaşamak neyi ifade ediyorsa, onu yaşadığını zannediyorsun. Çok sevmek istiyoruz, hep onu, en çok onu sevelim ama sonuç hep hüsran, hep hayal kırıklığı. Daha çok sevmek istedikçe hep daha çok kırılıyoruz. Daha çok kırıldıkça da daha az sevmek istiyoruz. Yani daha çok sevdikçe aslında bir bakıma daha az seviyoruz. Bir de bakmışız ki paramparça olmuş ruhumuz kalbimiz, inancımızdan bir parça daha götürerek. 
Ya sonra..Bir de bakmışız ki kapkalın duvarlar örmüşüz, örmüşüm. Sürekli bir kendini koruma çabası, belki de aptalca, belki de gurur yapmak ne derseniz işte..Peki bu duvarlar bir işe yarıyor mu? Bir de bakmışım yine dağılmışım, yine hayallerimden bir parça daha eksilmiş. Belki de ellerimi ısıtan bir şey olmadığı sürece daha da  soğuk, kalın duvarlar örüyorum. 
Canı isteyince gelecekse, seni bir yedek kredi olarak görüyorsa gelmesin zaten çok sevmek istediğimiz kişi. Kapıma içinden gelip bir çiçek kapıp gelmeyecekse, bütünüyle sevmeyecekse, öpüşü, sarılmasıyla geride kalan diğer bütün insanlara benzeyeceksek, hemen başka gülüşlere, bakışlara kaçacaksak da gelmesin. 
Hayatı kalın duvarların arkasından yalnızca seyretmemek lazım..Ama hayatı aşkla yaşamak, onunla kaybolmak ise apayrı.